Makineler son derece önemli bir bilgi edinmiş ve insanların özgürce yaşayabildikleri tek ve son şehir olan Zion’un yerini öğrenmişlerdir. Bu şehri ortadan kaldırmak için buraya ahtapota benzer yaratıklardan binlercesini göndermeye karar verirler. Neo ve arkadaşları bunu engellemek için makinelerin dünyasının tüm sırlarını bilen “Anahtarcı”yı bulmaları gerekir. Ama bu kolay değildir çünkü Anahtarcı, ustaca bıçak kullanan ve hayalet gibi yok olup tekrar ortaya çıkan “İkizler” adlı yaratıklar tarafından korunmaktadır. Bu arada Ajan Smith de kendini geliştirmiş, virüs gibi klonlanmayı öğrenmiştir...
Etiketler: Aksiyon, Bilim Kurgu, Macera 0 yorum
Ailesinin öldürülmesinin ardından muazzam bir servetin sahibi olsa da, büyük hayal kırıklığı yaşayan Bruce Wayne (Christian Bale), adaletsizlikle savaşmanın yollarını bulmak, ve güçsüzleri korkuya boğanlara gözdağı vermek amacıyla dünyayı dolaşır. Wayne bir süre sonra Gotham'a dönerek, diğer kimliğini ortaya çıkarır: Gücünü, aklını ve yüksek teknoloji ürünü araçlarını, şehri tehdit eden kötü güçlere karşı kullanan maskeli Batman’i.
Ramy adındaki bir fare, ailesinin tüm istemeyişi ve bir fare olarak yapılması imkansız olmasına rağmen, büyük bir Fransız aşçı olma hayalleri kuruyor. Kader Remy’yi Paris’in kanalizasyonlarına attığında, Remy kendini, yemek pişirme üstadı Auguste Gusteau sayesinde ünlenmiş bir restoranın altında buluyor. Eşsiz bir Fransız restoranının mutfağındaki hoşlanılmayan ve hatta kesinlikle istenmeyen bir misafir olmanın getirdiği tehlikelere rağmen, Remy’nin aşçı olma arzusu; tüm olayları alevlendirerek Paris’in yemek dünyasını tepe taklak eden inanılmaz bir üstünlük mücadelesi başlatır.
“Stardust”ta sevdiği kadının kalbini kazanabilmek için Yvaine adlı yıldızı sönmek üzere olan bir oyuncuya yeniden hayat vermeye söz veren Tristian’ın öyküsü anlatılır. Tristian ile Yvaine beraber çıktıkları macerada Kaptan Shakespeare adlı bir korsan ve şeytani ruhlu bir cadıyla yüz yüze gelmek zorunda kalacaklardır.
Dünya Çevre Haftasında Kutup Soğuğundan Seyircinin Kalbini Isıtacak Sımsıcak Bir Film Kutup Ayılarının nefes kesici güzellikteki evrenine çarpıcı bir bakış olan “Beyaz Gezegen” insanoğlu yüzünden yaşam mücadelesi her geçen gün zorlaşan kutup canlılarını hikâyelerini anlatıyor. Dünya Çevre Haftasının hemen öncesinde vizyona girecek olan “Beyaz Gezegen”, sinema dünyasının önde gelen belgesel yönetmenlerinin bir araya gelerek oluşturdukları benzersiz bir çalışma. Kutuplarda he an bozulmak üzere olan doğal dengeyi gözler önüne seren film, izleyiciye kâh kutup ayılarının yaşam mücadelesi ile heyecanlanacakları, kâh bozulan doğal düzenin vahim sonuçları yüzünden hüzünlenecekleri, kâh sevimli yavru ayıların yaramazlıkları ile kahkahalara boğulacakları bir 90 dakika vaat ediyor. BEYAZ GEZEGEN, çevresine duyarlı herkesin, özellikle de çocuk seyircinin mutlaka seyretmesi gereken bir başyapıt. Buzun gizli krallığı… Kuzey Kutbu, soğuğun hâkimiyetinde, buz ve rüzgâr tarafından şekillendirilmiş, farklı bir dünyadır. Yaşamın sınırlarını zorlayan şartlara ayak uydurmuş bitki örtüsü ile donmuş denizler, uçsuz bucaksız düzlükler, ağaçsız ovalar, dağlar ve buzullardan oluşmuş bir dünya… Kışın başlangıcından güneşin zaferle geri dönüşüne kadar, Beyaz Gezegen bu narin ve tehdit altındaki dünyayı keşfetmeye çalışmaktadır. Beyaz Gezegen… Keşfedilmeyi bekleyen, gizemli bir krallık… Film yapımcıları, ilk defa Kutup bölgesinin keşfedilmeyi bekleyen büyüleyici dünyasını gözler önüne sermek üzere bir araya geliyorlar. Kuzey Kutbu’nun inanılmaz hayatta kalma koşullarını tanımanın ve vahşi yaşama dokunacak kadar yakın olmanın seyirciye verdiği heyecanla, bir yavru kutup ayısının ilk adımlarının heyecanını buluşturuyorlar 2007 Yılında Genie Ödüllerinde en iyi belgesel dalında aday gösterilmiş
Jason Bourne’in tek isteği ortadan kaybolmaktır. Ancak kaybolmayı başaramadığı gibi kendisini yaratanlar tarafından ele geçirilir. Hafızasını ve sevdiği tek insanı kaybetmiş olan Jason Bourne, iyi eğitimli yeni kuşak katillerin yoğun ateşi altındadır. Artık sadece tek bir hedefi vardır: Başlangıca dönmek ve kendisinin kim olduğunu bulmak.
Zengin bir İngiliz ailenin çocuğu olan 10 yaşındaki David (Blake Woodruff) kaçırılır. Çocuğu kaçıran Max Harper (Josh Holloway) ve ortağı, yüklü bir fidye karşılığı bu olayı klasik bir kaçırma olayı olarak görmektedirler. Ancak utangaç ve sessiz biri gibi gözüken küçük çocuğun gizli güçleri vardır. Max Harper yaşadıklarından sonra çocuğu kaçırmamış olmayı diler.
Yaklaşık yüzyıldır hizmet vermekte olan Mercy Falls Çocuk Hastanesi kapatılmak üzeredir. Fakat, bir tren kazası nedeniyle, çevredeki hastanelerde yer kalmadığı için tahliye işlemi bir süre ertelenmiştir. Hastanedeki koşullar iyice zorlaşmış, personelin çoğu gitmiş, birçok bölüm kapatılmış ve cihazlar yerlerinden sökülmüştür.Hastanedeki çocuklar tedirgindir. Görünmeyen, dokunulamayan birşeyden korkmaktadırlar. Aslında var olmayan ama acı veren birşeydir bu... Nefret doludur... Bazıları ona ‘Mekanik Kız’ demekte, ikinci katta yaşadığını iddia etmektedirler.
Amerika’yı etkileyen gerçek bir olaydan uyarlanan Bordertown, bir kadının adalet için verdiği hırslı mücadelesinin öyküsüdür. Lauren Frederick (Jennifer Lopez) Chicago Herald’da çalışan hırslı bir gazetecidir. Editörünü (Martin Sheen) etkilemeyi amaçlayan Lauren ona büyük bir hikaye sözü verir ve araştırma yapmak üzere Meksika sınırındaki Juarez’e gider Juarez korkuyla sarılmış bir şehirdir. Yüzlerce yerel kadın vahşi bir şekilde tecavüze uğrayıp öldürülmüşlerdir ve yetkilerden hiçimse bunu dikkate almıyormuş gibi görünmektedirler.
2006 Yılında İngiliz Bağımsız Film Ödüllerinde (British Independent Film Awards) 7 dalda aday gösterildi ve "Best British Independent Film" ile "Most Promising Newcomer " dallarında iki ödül kazandı. Aynı sene Londra Film Festivalin de de bir ödül kazandı. Film 1983 yılında İngiltere de yaşayan 12 yaşındaki Shaun'un içine kapanık yaşantısından, yeni arkadaşlıklara uzanan hikayesi anlatıyor. İngiltere deki kültür çatışmaları, ekonomik zorluklar ile ırkçılık gibi sorunları gözler önüne bir çocuğun hayatı içerisinden sunuluyor.
Lucchese suç örgütünün 20 üyesi mahkemeye çıkartılır. Davalılardan biri olan Jackie, kendi savunmasını üstlenmeye karar verir. 30 yıllık bir cezaya mahkûm olan Jackie’ye aralarında en yakınlarının da olduğu örgüt üyelerine karşı tanıklık etmesi için karşılığında ceza indirimi teklifi getirilir. Ailesine ihanet etmeyi reddeden Jackie, hem davalı hem avukat olarak mahkemeye çıkar.
Eski kocasıyla trajik bir geçmişi olan ve harabe bir hotelde taciz korkuları içinde yaşayan yalnız bir garson, garip bir adamla romantik anlar yaşamaya başlayınca yeniden hayatla ilgili umutlanır. Fakat paranoyak ve heryerde böcek gördüğünü söyleyen, eski asker olan sevgili için hayat o kadarda toz pembe değildir.
Komiser Gilbert, bir otel temizlikçisini terörist, ünlü futbol yıldızı Djibril Cisse’yi ise yasadışı bir göçmen sanacak derecede saftır. Belçikalı bir suçlu Afrika’ya gönderilmeden evvel 24 saat boyunca Marsilya polisine emanet edilir. Emilien bir polis için fazla iyi niyetlidir ve bunun farkına varan zeki hırsız, Emilien’i aslında masum olduğuna ikna eder.
Tanrı’nın çok özel bir görev yüklediği yeni kişi bu kez, haberciliği bıraktıktan sonra siyasete atılan ve kongreye yeni seçilen Evan Baxter’dır. Geçmişini Buffalo’da bırakarak ailesini Virginia’ya taşımıştır. Ancak oradaki yeni yaşamında Tanrı’nın (Morgan Freeman) aniden karşısına çıkması ve Nuh’un gemisinin benzerini inşa etmesini buyurmasıyla hayatı bir anda altüst olur. Bu durum karşısında ailesinin de kafası karışmıştır. Evan gerçekten Tanrı’dan mesaj aldığı mesaj doğrultusunda mı hareket etmektedir? Yoksa sergilediği garip tutumlar, olağanüstü bir orta yaş krizinin ya da ruhsal bir sorununun göstergesi midir?
Seul’u ikiye ayıran Han nehri korkunç bir faciaya gebedir. Amerikan ordusunun bir kaç sene önce gizlice boşalttığı kimyasal atıklar, nehirde korkunç bir yaratığın üremesine neden olmuştur. Nehir kenarında piknik yapmak için toplanmış şehir sakinleri suların arasından ansızın yükselen devasal bir yaratık görürler. Bir kaç saniye içinde ortalığı savaş alanına çeviren canavar tekrar sulara gömülmeden önce ardında yüzlerce ölü bırakır. Ancak yaratık ile ilgili korkunç gerçek ancak bir kaç gün sonra farkedilir. Hükümet yaratığın insanlara korkunç bir virüs bulaştırdığından şüphelenmektedir.
Larry, haftasonu komşularıyla Everest’e gitmeye karar verir. Fakat katılacakları turda başkalarıyla karıştırılan üçlü Irak’a savaşmaya giden orduyla aynı uçağa bindirilir. Kendilerini Orta Doğu’da zanneden ve uçaktan indikten sonra çatışmaya girerek bölgede kahraman ilân edilen grup aslında Meksika’da olduklarını ve bir çete savaşına karıştıklarını sonradan anlayacaklardır.
Rage virüsünün Britanya adalarına yayılmasından altı ay sonra, Amerika ordusu düzeni yeniden sağlamış ve karantina altındaki bölgelere insanları tekrar yerleştirmeye başlamıştır. Ülke tekrar inşa edilirken, yurtlarına geri dönen bir mülteci aile tekrar bir araya gelmenin sevinci içindedir. Fakat içlerinden birisi korkunç bir sır saklamaktadır: içlerinden birisi Rage virüsü taşıyıcısıdır.
Etiketler: Bilim Kurgu, Dram, Gerilim, Korku 0 yorum
Marvel'ın ilk süperkahraman ailesi, şimdiye kadarki en zor görevleriyle karşı karşıyadırlar. Gizemli galaksiler arası bir haberci olan Silver Surfer, dünyayı yokoluşa hazırlamak için gezegene gelmiştir. Silver Surfer etrafta yıkım ve kargaşa yaratırken, kahramanlarımız bu gizemi çözmeye ve sürpriz bir şekilde tekrar karşılarına çıkan azılı düşmanları Doktor Doom ile yüzleşmeye hazırlanmalıdırlar.
Ta Ra Rum Rum anne (Rani), baba (Saif Ali) ve iki çocuklarının başlarından geçen bir aile filmi. Kısa bir özet olarak ailenin babası çok ünlü bir yarışçıdır. Başına gelen kötü bir kaza sonucunda mükemmel olarak adlandırabileceği hayatı tepetaklak olur. Düzeni alt üst olan baba hayatına artık bir taksi şöförü olarak devam edecektir.
Orta Amerika'da bir hapishanede ölümü bekleyen Jack Conrad, yasadışı bir reality şovda dövüştürülmek üzere zengin bir yapımcıya satılır.Terk edilmiş bir adaya getirilen Conrad çok geçmeden kapana kısıldığını, dünyanın dört bir yanından getirilen dokuz mahkumla ölümüne dövüşeceğini çğrenir. Kaçmanın mümkün olmadığını bu adada milyonlar şiddeti online olarak sansürsüz bir şekilde izleyecektir. Conrad tüm gücünü kullanmalı ve sona kalan adam olmalıdır. Bu onun özgürlüğe giden yolu olacak.
Hep bir ressam olmayı isteyen Ben Willis, acı veren bir ayrılığın sonrasında uykusuzluk çekmeye başlar. Aklını başka şeylerle meşgul etmek ve boş zamanını değerlendirmek için bir süpermarketin gece vardiyasında çalışmaya karar verir. Sekiz saatlik sıkıcı mesai ile baş etmek için, iş arkadaşlarının her biri “zaman takası” adlı sanatta kendilerini geliştirmiştir. Bu markette en büyük düşman insanın saatidir ve ona ne kadar çok bakılırsa zaman o kadar yavaş akar. Saatlerin çabuk geçmesini sağlamak için Ben'in izlediği yol, zamanı durdurmaktır. Bu yolla çevresindeki birçok güzelliğin farkına varan Ben'in ilgisini, özellikle kasiyer Sharon çekecektir. Aşk, kalp kırıklığı, kadın-erkek ilişkileri ve zaman üzerine eğlenceli ve genç bir komedi
Paris, ışıkların ve gecenin şehri….Şehrin acımasız suç dünyasında, artık yaşlanmakta olan mafya patronu Claude Corti güce susamış adamlarını kontrol altında tutabilmek için olabildiğince sert davranmak zorundadır. Hızla arabalar, ağır uyuşturucular ve pahalı kadınlardan oluşan bu krallıkta, asıl patron paradır ve Corti kendisine sadık olanları cömertçe ödüllendirmekten çekinmez. Ancak para ve gücün satın alamayacağı tek şey güvendir. Corti, adamlarından birinin kendisine ihanet ettiğini anlarsa, ölüm ona sunacağı en hafif cezadır.
İnsanın kanını donduracak kadar gerçekçi bir film olan “Crime Insiders”, yoğun şiddet içeren ancak görsel estetiği yüksek sahneleri ile Paris’in acımasız mafya dünyasına sarsıcı bir biçimde gözler önüne seriyor.
Karanlıktan, evinin yakınlarındaki perili şatodan ve diğer “tuhaflıklardan” korkan on yaşındaki bir kız çocuğunun gözünden büyümek, yalnızlık ve dostluk üzerine sevimli bir masal... Evin bahçesiyle babasının yönettiği akıl hastanesi arasındaki duvarı aşan Yvon, tam da küçük Betty gizemli, hemen hemen hiç sesi çıkmayan kâhyayla yalnız kaldığında ortaya çıkar. Küçük kız, tuhaf bir biçimde bu yabancıyı kabullenerek saklar ve korur; sonunda yabancı, pek konuşmasa da en iyi arkadaşı olup çıkar. Küçük kız gerçek dostluğun peşinde midir, yoksa bu kısa ömründe ilk kez kendi kimliğini ve bağımsızlığını mı dayatmaktadır?
Şair Yusuf annesinin ölüm haberini alır ve yıllardır uğramadığı kasabadaki çocukluk evine geri döner. Bakımsızlıktan harap düşmüş bir evde onu genç bir kız, Ayla beklemektedir. Yusuf beş yıldır annesi ile yaşayan bu uzak akrabadan habersizdir. Ayla’nın Yusuf’tan bir isteği vardır. Zehra’nın ölmeden önce adadığı adağını oğlu Yusuf yerine getirmelidir. Kurban kesimi için yola çıkarlar. Koçun kurban edilişi Yusuf’un kaderini değiştirecek midir?
Etiketler: Yerli Filmler 0 yorum
Boş Ev, Fedakâr Kız, Yay ve Zaman filmlerinin ünlü yönetmeni Kim Ki Duk’un son filmi Breath – Nefes, Cannes Film Festivali’nde yarışmalı bölüme kabûl edildi. Hapishanedeki bir idam mahkûmu ile evli bir kadın arasındaki aşk hikâyesini anlatan Breath – Nefes’in, yönetmenin Boş Ev’den bu yana gerçekleştirdiği en etkileyici filmi olduğu söyleniyor. Ünlü yönetmen Kim Ki Duk, daha önce de Berlin ve Venedik Film Festivallerinden En İyi Yönetmen Ödülü almıştı.
Ashok(ırfan Khan) ile karısı Ashima(Tabu) yeni bir hayat kurma hayalleriyle 1970'lerde Kalküta'dan New York'a yerleşir.Karı - kocanın Kalküta'daki geleneklerle çevrili yaşamlarından çıkıp birer Amerikalı'ya dönüşmesi oldukça sancılı bir süreçtir.Oğulları Gogol(Kal Penn), burada dünyaya gelir.Ünlü Rus yazarın adını taşıyan bir Hintli olarak Gogol -üstelikte sarışın bir kızla çıkmaya başlayınca- anne, babasının yaşadıklarından çok daha farklı zorluklarla karşı karşıya kalır.
Bay Brooks (Kevin Costner) karısı (Marg Helgenberger) ve kızıyla (Danielle Panabaker) birlikte oldukça normal biridir. Olağan aldatıcı görünüm altında gömülü olan yine de karanlık bir sırrı barındıran bir insanın duygusal olarak işkence gören ruhudur. Bay Brooks’un çapraşık değişken benliği Marshall (William Hurt) cinayeti ve kargaşayı sever ve Bay Brooks’u kötü işlere sevk eder. Bay Brooks ne kadar çok disiplin içinde kalmaya karar verip, kötü dürtülere karşı mücadele ederse etsin, Marshall’ın etkisine karşı koyamaz ve seri bir katil olarak ikinci bir yaşam sürer. Onun bu saldırıları kendini işine ve suçluları yakalamaya adamış olan sert kadın dedektif Atwood’un (Demi Moore) dikkatini çeker. Brooks’un zekası yine de Atwood’un saygısını kazanır ve sonunda ikisinin arasında garip simbiyotik bir ilişkinin başlamasına neden olur.
Araları açık bir karı kocanın arabalarının gecenin geç bir saatinde gözlerden uzak bir taşra yolunda bozulması akla hayale gelmeyecek bir kâbusa yol açar. Çift şeritli ıssız ve karanlık bir otoyolda arabasız kalan David Fox ve yakında boşanacağı eşi Amy geceyi tuhaf ama zararsız görünümlü bir adam tarafından işletilen döküntü bir motelde geçirmeye mecbur kalırlar. Kaldıkları odanın gizli bölümünde işkence filmleri bulurlar.
Etiketler: Gerilim, Korku, Psikolojik 0 yorum
Thomas Crawford soğukkanlı bir şekilde kendisini aldatan karısını öldürmüş ve olay yerine polisleri çağırmıştır. Olay yerine gelen polis Rob Nunally şoktadır; çünkü cinayete kurban giden kadın sevgilisi Jennifer’dır. Crawford davası, başarılı avukat Willy’nin yeni kariyerine başlamadan önce bakması gereken son davadır. Başta her şey basit gibi gözükmektedir, Thomas Crawford karısını öldürmüştür. Ancak, Thomas’ın silahının cinayet silahı olmadığı anlaşılınca işler karışmaya başlar…
Okul arkadaşları tarafından itilip kakılan ve onlardan ölümüne nefret eden Asuka, Kore’ye gemi ile yapılan okul gezisi sırasında intikam plânını uygulamaya koyar. Lânetli melodi eşliğinde gelen mesajda kendi ölüm anınızı görüyorsunuz. Korkunç sondan kurtulmak, mesajı bir arkadaşınıza iletmekle mümkün. Öğrenciler arasında mesajı birbirine iletme savaşı başlar.
Geçtiğimiz Ocak ayında, yazar-yönetmen Eli Roth sinemaseverleri kanlı film “HOSTEL/OTEL”le dehşete sürükledi ve film gişelerde en üst sıraya yerleşerek 2006’nın bir numaralı filmi oldu. Bir yıl sonra, Roth bizi her şeyin başladığı yere geri götürüyor, ama bu kez insan beyninin daha derin ve karanlık noktalarına yolculuk ediyoruz.
“HOSTEL 2/OTEL 2”de, Roma’da seyahat eden üç genç Amerikalı haftasonunu geçirmek üzere güzeller güzeli, sofistike bir Avrupalı tarafından egzotik ve doğal bir ‘spa’ya davet edilir. Kadın orada gevşeyecekleri, yenilenecekleri ve arkadaşlıklarını pekiştireceklerine dair gençleri temin eder.
Genç kızlar aradıkları vahayı orada bulacaklar mı? Yoksa bir açık arttırmanın kurbanları olmaya, dünyanın dört bir yanından iğrenç arzularını doyurmak için gizlice gelen hastalıklı ve ayrıcalıklı kişilerin fantezilerinde birer piyon olmaya mahkumlar mı?
Etiketler: Gerilim, Korku, Psikolojik 0 yorum
Geçen yıllarda artık yaşlanmaya başlayan polis memuru John McClane (Bruce Willis), karısından boşanmış ve alkol tedavisi görmektedir. Artık polis departmanında çalışmayan McClane, devlete bağlı bir güvenlik biriminde tehlikeli bilgisayar korsanlarını takip etmektedir. Matt Foster (Lustin Long)isimli genç bir korsanı tutuklamak için yolda olduğu bir sırada, trafiğin içinde sıkışmış durumda iken, terörist saldırıların modern bir versiyonunu ilk elden yaşar. Greg Pope (Timothy Olyphant) tarafından yönetilen bir bilgisayar korsanları çetesi, Amerika’nın bilgisayar altyapı unsurlarına saldırıp, işe trafik ışıklarından başlayarak sistemleri teker teker kapatmaktadırlar. Bankalar arası bilgisayar ağlarına ve borsaya da müdahale ettikten sonra, Amerika’nın ekonomisi çökmeye başlamıştır. Her zamanki gibi McClane, bütün bu olayların ortasında kalıvermiştir. Görünüşe göre yeni tutukladığı Matt, teröristlerin tam olarak ne yapmak istediklerini ve amaçlarına ulaşmak için hangi adımları atmaları gerektiğini anlayabilecek kadar parlak bir zekaya sahiptir. Sofistike suçlular, ülkeyi dizlerinin üzerine çöktürmek için neredeyse kusursuz bir plana sahiptirler; fakat eski moda bir polis ve zeki bir bilgisayar cambazının işleri çözmeye çalışacaklarını akıl edememişlerdir. Bütün ulus çöküp dağılmadan önce, McClane ve Foster ikilisinin teröristlerin ne yapmaya çalıştıklarını anlayıp, bir an önce onlara ulaşıp durdurmaları gerekmektedir.
İstanbul’da okullarda gösteri yaparak hayatını kazanmaya çalışan Turgut, anne şefkatinden mahrum bir şekilde büyüyen oğlunun hayattaki tek varlığıdır. Bir gün gösteri yaparken oğlu Umut’un kan kanserine yakalandığını öğrenir. Paranın gücünü konuşturduğu bu nankör hayata karşı sevgi ve azimle mücadele eden Turgut, oğlunun daha iyi bir hayat sürmesi için son bir fedakârlık yapmak zorundadır.
Etiketler: Yerli Filmler 0 yorum
Michael (Christian Ulmen) ve Bruno (Moritz Bleibtreu) yarı-kardeş / üvey kardeş olmalarına karşın çok farklıdırlar. Sadece annelerini (Nina Hoss) paylaşmaktadırlar. Oldukça serbest ve jet-set bir yaşam süren Michael ve Bruno’nun annesi, iki oğlunu, büyükanne ve büyükbabalarının yanına bırakmış ve onları ihmal etmiştir. İçe dönük bir kişiliği olan moleküler biyolog Michael, genetik araştırmalardan başını kaldıramamaktadır. Bu yüzden de kendisine bir sevgili bulabilmekten çok uzaktır. Bruno ise, seksi yüceltmek adına fantazilerinin kölesi olarak bir bedel ödemektedir. Her şey, bu iki adamın 30’lu yaşlarında aşkı yaşaması ile değişir. Michael yeniden çocukluk aşkı Anabelle (Franka Potente) ile bir araya gelir. Bruno ise Christiane (Martina Gedeck) ile seksüel anlamda tutkuları paylaşır ve bunlardan zevk alır. Şans tam da bu iki kardeşten yana gibi görünmesine karşın, zalim kaderin cilvesi sonucu, iki kardeşin sevdikleri kadınlar ciddi şekilde hastalanır. Bruno ve Michael bu durum karşısında şaşkına döner, durumun kötü etkileri ile uğraşmak ve karar vermek zorunda kalırlar. Ya zor da olsa ilişkilerini sürdürecek ya da eski yaşamlarına geri döneceklerdir.
Kale Brecht (Shia LaBeouf), babasının kazayla trajik ölümünden sonra girdiği bunalımı atlatmaya çalışan sorunlu bir gençtir. Asık yüzlü, içine kapanık ve çekingendir. İşlediği küçük bir suçtan dolayı yargıç tarafından ev hapsi cezasına çarptırılır. Annesi Julie ise (Carrie-Anne Moss) evin geçimini sağlayabilmek için gece gündüz çalışmaktadır. Tek isteği kayıtsız ve bezgin davranışlarda bulunan oğlunun ihtiyaçlarını karşılayabilmek ,ona babasının eksikliğini hissettirmemek ve iyi bir gelecek sağlayabilmektir. Evinin duvarları adeta Kale’in üzerine üzerine gelmektedir. Zaman geçirebilmek için tüm ilgisini pencerenin dışındaki komşu evlerine yöneltince röntgenci bir genç olup çıkar. Gözetlediği evler arasında, sorunlu geçmişinden kaçmak için yeni taşınan güzel komşu kızı Ashley de vardır. Yerel gazetelerde esrarengiz adam kaçırma olaylarıyla ilgili haberler çıkmaya başlayınca Kale tüm dikkatini komşularından orta yaşlı gizemli adama yöneltir. Genelde sessiz ve sakin bir yer olan kasabada terör estiren seri katilin kapı komşusu olduğuna ikna olmaya başlamıştır. Gözetlemeyi takıntı haline getirerek komşusunun attığı her adımı izlemeye başlar. En küçük hareket,nüans ve detayları bile not almaktadır. Elinde inandırıcı herhangi bir kanıt olmadığı halde kendini birtakım önlemler almak zorunda hisseder. Kuşkularının sağlamasını yapabilmek için güzel komşusu Ashley ile arkadaşı Ronnie’den yardım ister. Ev hapsinde olduğundan tüm bunları evinin sınırlarını aşmadan yapmak zorundadır.
Vikinglerin Amerikanın keşfinden 600 yıl önce bu topraklara ayak basmasını gösteren harap olmuş bir gemi sahnesiyle başlıyor. Bu gemiden kurtulan bir çocuk yerli Amerikalılarca büyütülür. Çocuk zaman zaman rüyalarında bu keşfin önderi olan babasını ve onların yerli halka yaptığı katliamı görmektedir.Çocuk yerli halkça büyütülür;lakin çok da kendilerindenmiş gibi kabullenilemez. Bu arada Vikinglerin bir istilası daha gerçekleşir ve çocuğu büyüten kabile vahşi Vikingler tarafından yok edilir. Buradan kurtulan kahramanımız onlara karşı şiddetli bir mücadeleye başlar. Bir ara esir alınmasına karşın bilge kızılderili liderin sözlerine uyarak onları kendi güçleriyle mağlup etmeyi bilecektir. Doğduğu ancak vahşetin timsali bir milletten değil de kanını taşımadığı ancak kabullenilebilir değer yargıları taşıyan bir milletten olmayı tercih eder.
Genç Anna Holtz’un (Diane Kruger) tüm hayali iyi bir besteci olmaktır. Bu hayalini gerçekleştirmek ve müzik alanında iyi bir kariyer yapmak amacıyla, o dönemde dünyanın müzik başkenti olan Viyana’ya gelir. Konservatuarda okurken, yaşayan en büyük ve yetenekli besteci Ludwig van Beethoven’ın (Ed Harris) yanında çalışma fırsatı yakalar.
Beethoven, 9. senfonisinin son hazırlıkları üzerinde çalışmaktadır. Yapımcısı Wenzel Schlemmer (Ralph Riach) ise bu sırada kanserden ölmektedir. Schlemmer, senfoniyi tamamlamakta yardım etmesi için Anna’ya bir teklif yapar. Anna, bu teklifi kabul ederken Beethoven’ın birlikte çalışması çok güç bir insan olduğundan habersizdir.
Anna için bu fırsat kendi yeteneğini kanıtlayabilmek için biçilmiş kaftandır. Beraber çalıştıkları süre içinde aralarında vazgeçilemez bir bağ oluşacaktır. Anna, uzun zamandır beraber olduğu Martin’den (Matthew Goode) evlenme teklifi alır. Martin ve Beethoven arasında bir seçim yapmak zorunda kalacaktır. Viyana’dan kaçmayı dener ama başaramaz; yazgısı Beethoven’ınkine bağlanmıştır
Cris’in özel yeteneği birkaç dakika sonra olacakları görebilmesidir. Onun bu gücünü kullanmak isteyen hükümetten kaçmak için, Vegas’ta takma bir ad hayatına sihirbazlık yaparak devam etmektedir. Bu özel yeteneği ona kumar masalarında da yardımcı olur. Anti - terör ajanı Callie, Cris’in bu özelliğini kullanmak ister. Tabi terörist grup da aynı nedenlerden Cris’i öldürmek istemektedir.
Etiketler: Aksiyon, Bilim Kurgu, Gerilim, Romantik 0 yorum
Antonio Soler’in kendi romanından yola çıkarak senaryosuna imza attığı film, 70’li yıllarda bir grup genci anlatıyor. Yavaş yavaş yetişkinliğe adım atan grubun bir yaz tatilinde yaşadığı aşklara, tutkulara ve hayal kırıklıklarına göz atıyor. Yaz Yağmuru (Summer Rain), Banderas’ın çocukluğunu geçirdiği Malaga’da çekildi, Berlin Film Festivali’nde Avrupa Film Ödülü aldı.
Yıl 2057, insanlık güneşin her geçen gün giderek yok olmasını izlemektedir… Bu insanlığın da yok olması demektir. Dünya’nın son umudu Icarus II adlı bir uzay gemisindeki sekiz kişilik erkek ve kadınlardan oluşan Kaptan Kaneda liderliğindeki ekiptedir. Görevleri güneşi tekrar hareket geçirmesi ve beslemesi beklenen bir nükleer başlığı taşımaktır.
Bu yolculuk sırasında Dünya ile radio bağlantıları kesilir. Ekip bundan 7 yıl once aynı amaçla göreve çıkarılan Icarus I’den değişik sinyaller almaya başlarlar. Yaşadıkları garip bir kaza onları görevlerini bir yana bırakıp hayatları için savaşmak zorunda bırakacaktır. Peki ya hepimizin geleceği...
Etiketler: Bilim Kurgu, Gerilim, Macera 0 yorum
Austin’in en ünlü DJ’I olan, Jungle Julia (Sydney Tamiia Poitier) en yakın arkadaşları Shanna ve Arlene’le (Jordan Ladd and Vanessa Ferlito) eğlenmektedir. Sabaha kadar eğlenen üçlü bir şeyin farkında değildirler. Yaptıkları her şeyi izleyen biri vardır, Stuntman Mike (Kurt Russell), yüzünde derin bir yarası ve korkutucu bir arabası olan eski bir dublördür. Günlerdir kızları izleyen Mike, gecenin bitiminde, sabaha karşı yola koyulan kızların peşinden gider.
Filmde Rosario Dawson, Tracie Thoms, Mary Elizabeth Winstead, Zoë Bell, Rose McGowan, Omar Doom ve Eli Roth da rol alıyor.
Hollywood’un yıldız köpeği Rexxx, kaza sonucu kaybolur. Rexxx’in hayatı kaybolmasının ardından, tamamen yabancı olduğu bir ortama girmesi ile değişir. Çünkü kendisine sıradan bir itfaiye departmanı sahip çıkar. Yeni ekip arkadaşı Shane Fahey ile birlikte itfaiye departmanını harekete geçirmek için çalışmaya başlarlar.
Katherine Winter (Hilary Swank) mucizelere inanmaz; gerçeklere inanır. Eskiden din görevlisi olan Katherine, Sudan’da misyonerlik yaparken kızını ve kocasını kaybettikten sonra dine sırtını dönmüştür. Şimdi artık sorularına dua yerine bilimsel araştırmalarla yanıt aramaktadır. Bir üniversite hocası olarak, sözde mucizelerin ipliğini pazara çıkarmak için ön saflarda mücadele etmeye başladığı için, dünyanın dört bir yanından çağırılır ve ağlayan heykelleri, azizlere benzeyen duvar lekelerini, kanayan avuç içlerini soruşturur. Şu ana kadar, çözmediği tek bir ilahi mucize yoktur. Ama küçük bir kasaba öğretmeni olan Doug Blackwell (David Morrissey) kasabalıların Allah’tan geldiğine inandıkları bir dizi tuhaf olayı aydınlatması için Katherine’den yardım isteyince, Katherine ve ortağı Ben (Idris Elba) bazen mucizelerin ürkütücü olabileceğini, inanç ile batıl inanç arasındaki çizginin tehlikeli ölçüde ince olduğunu öğrenirler. Louisiana bataklıklarıyla ormanların arasına gizlenmiş Haven, mantığın kurallarının tekrar yazılmış gibi göründüğü bir kasabadır. Bir çocuk ölür ve nehir kırmızıya döner; bu İncil’deki on belanın kasabanın üzerine çöküşünün sadece başlangıcıdır. Katherine profesyonel kariyerinde ilk kez bu olguları bilimle açıklayamamaktadır. Kasabalılar Loren McConnell adlı gizemli bir çocuğun (AnnaSophia Robb) Allah’ın gazabını kapılarına getirdiğine inanmaktadırlar. Ama Katherine, onların kötülüğün habercisi olarak gördüğü bu küçük kızı, yardımına muhtaç kayıp bir çocuk olarak görmektedir. Loren gizemin karanlık yüreğine çekildikçe, Katherine de dünyayı karanlığa gömecek bir komploda kendi rolünü gitgide daha çok keşfeder.
Uyuşturucu satıcıları ve kullanıcıları ile onlara engel olmaya çalışanlar arasında geçen Pars: Kiraz Operasyonu; okullardaki öğrenciler, uyuşturucu baronları ve narkotik polislerinden oluşan bir üçgeni konu alıyor. Uyuşturucunun esrarlı tahtının kurbanlarının üzerinde yükseldiği gerçeğini yaşayarak öğrenen “Pars”, başka kurbanlar verilmemesi için hayatındaki herşeyi feda etmeye hazırdır.
Etiketler: Yerli Filmler 0 yorum
Galya’nın en sevdiğimiz köyünde büyük olaylar gelişiyor: Şefin ağabeyi köye gelir, oğlu Kuduriks'i (Justforkix) kardeşine, onu bir erkek ve cesur bir savaşçı yapmak amacıyla teslim eder. Şef de en çok güvendiği iki savaşçısı, Asteriks ve Hopdediks'e bu görevi verir. Gel gelelim Kuduriks son model arabasıyla, tam bir şehir züppesidir. Ayrıca gölgesinden bile korkmaktadır. Bu sırada Vikingler korkunun ne olduğunu keşfetmek için -korkunun kanatlandırdığını ve insanları uçurabildiğini düşünmektedirler- deniz aşırı ülkelere sefere çıkarlar. Yolları Asteriks'in köyüne düşer, Kuduriks'in "korkaklar şampiyonu" olduğunu öğrenirler ve ondan, kendilerine korkmayı öğretmesini isterler. Tabi bunu Kuduriks’i kaçırarak yaparlar. Kuduriks Viking şefinin dünyalar güzeli kızı Abba ile tanışır ve bir kültür şoku geçirir... Fakat aşk bir tokat gibi yüzünde patlayacaktır.
Hoover ailesinin her bireyi denemekten yılmayan sıcak insanlardır. Bir Volswagen minübüse doluşup ailelerinin en küçük bireyinin hayalini gerçekleştirmek için California’ya doğru yola çıkarlar. Bu üç günlük traji komik yolculuk sürprizlerle ve aile fertlerin hayal bile edemeyeceği bir sonla tamamlanacaktır. Küçük Gün Işığım bilinen kalıpları kıran bir Amerikan yol komedisi.
Dostlukta olduğu kadar aşkta da ayrılığı kabul edememek bu arkadaş grubunu; duyguları, heyecanları ve en derin korkularıyla yüzleşmeye zorluyor. Hüzünlü duygular yaşatırken bir yandan da bizi güldüren bu filmdeki insanların hikayesi, aslında yeni kurallar ve yeni ilişki dinamikleri arayan herkes için tanıdık bir öykü olarak karşımıza çıkıyor.